Hüseyin Ergün 1

09:45 izzet Güvenilir 0 Comments

Merhaba Arkadaslar,

02 KASIM 1979
Bir dönemin acısını yaşayan bizleri bir an için 29 yıl geriye götürmek istedim, pazar günü bu olayın üzerinden 29 yıl geçmiş olacak. Bu olayı bizden yaklaşık 30 kişi beraberce yaşadı. Okulumuzdan da 550 kişi yaşamıştı.

O gün ilginç bir biçimde derse girme ihtiyacı duymuştum, uygulama dışındaki derslere girmiyordum halbuki. Çoğumuz gibi. Ali Rıza Hoca Yüksek analiz 1 dersini anlatıyor bizde Kenan' la bitse de gitsek modunda dinliyor görünüyorduk.

Ders Maçka'da ana binada üst katta idi. Okul o gün biraz hareketli idi. Sloganlar falan... Seçim varmiş, temsilci seçimi Maden' de.
Hoca ders anlatırken bir anda kapı açıldı içeri biri girdi ve

-Arkadaşlar dersleri boykot ediyoruz çünkü ...dedi.

O arada galiba seçimde karışıklık oldu ki polis ve asker olaya el koyma ihtiyacı (yada fırsatı) duymuslar (bulmuslar).

O anda hoca çaresizce baktı, sustu. Biz sınıfı boşaltıp doğruca ana kapıya yöneldik ve çıkmak mümkün değildi. Başka çıkışlar falan, mümkün değil. Kenan'la birlikte alt katta bir sınıfa girdik ve beklemeye başladık.

O sırada dışarda arkadaşları tutuklayıp polis otobüslerine dolduruyorlar ve abartısız, üstlerinde tepine tepine götürüyorlardı. 29 yıl bile bu sahneyi bana unutturmadı. Biz de birşey yapmadığımız için kapıdan paşa paşa bırakılacağımızı konuşuyorduk Kenan' cığımla. Hele şu suçlular götürülsünlerde.

Sınıfın kapısı açıldı gürültüyle. 20 kişi falanız kızlı erkeklı. Bir subay girdi ve askerler:

-Kaldırın lan ellerinizi !

Benim de elimde bond tipi bir çanta var. Sordum (hala ciddiye almıyoruz):

-Çantayı da mı ?
-Sus laaaayn...

Eller havada (benim çanta da havada) ana kapıya doğru götürüldük ve yaklaşık 100 kişi sıraya dizildik. Ancak profil biraz değişik bu grupta. Bir kere kız çok. Sağa sola kaçışarak kurtulacağını sanan habire ben hiç birşeye karışmadım diye Türkçeyi bile zor konuşan erlere dert anlatmaya çalışan bir grup.

O zaman bizlere lümpen, küçük burjuva falan diyorlardı. Hoş diyenler de 3-5 sene sonra oldular ya.
O arada önden bir grup otobüse bindirilince Kenan, Cemal (Erzurumlu olan soyadı sanırım Karakulak idi) ve ben en öne geldik. Önümüzde 2 er bekliyor dışarısı mahşer gibi kalabalık...

KENAN VE CEMAL KAÇIYOR
Dışarıdan sigara falan uzatıyorlar yakalanamamış arkadaşlar. 3-4 kilo gibi BIRINCI yada BAFRA bana verildi ben meşhur çantama yerleştiriyorum. O arada Cemal' de askere yalvarıyor:

-Ne olur, 2 çocuğum var, bırak ben kaçıp gideyim.
-Olmaz
-Ne olur çocuklarım...

Sigaraları yerleştirip arkama bir döndüm ki, ne Kenan, ne Cemal. Yoklar.

Aaaa yoklar. Harbiden yıkıldım. Arkadaşımın beni satışına mı yanayım. Kaçabilme firsatını kaçırdığıma mı yanayım. Kerizliğime mi yanayım.

Kenan soluğu Beşiktaş iskelesinde almış. Neyse son otobüs geldi. Bu arada tüm polis otobüsleri dolup gittiğinden belediyenin o zaman yeni olan körüklü Ikarusları gelmiş onlarla gideceğiz. Bindik. Arabadaki polise sorduk:
-Nereye
-Gonuşmayın lan.
-Ya nereye memur bey ya (kızlardan biri)
-Kağıthane'ye

O zaman da tercihli yol var, o yola girdik, gidiyoruz durağa yaklaşınca biz düğmeye basıyoruz inmek için. Otobüse binmek için yayalar koşuyor onlara bağırıyoruz

"Kağıthane, Kağıthane"

Artık polisle kanka da olduk. "Ya yapmayın ayıp oluyor" moduna girdi.

LEVAZIM OKULUNDAYIZ
Bizi aldılar koğuşlara, birer kampet verdiler, bir de battaniye. İster altina ister üstüne diye. Alta sersen üstün, üstüne örtsen altın üşüyor. Ama ne soğuk. Konserve et, peksimet yesin millet. Sabahı ettik. Sınıftan 17-18 kişiyiz. Yanyana yatıyoruz. Koğuş yaklaşık 80 kişi. Koğuş ağası pardon temsilcisi seçimle ve tabiiki Halil. O gün dışarıdan yiyecekler falan gelmeye başladı. En çok ve en etkili Eyüup' unkiler. Sporcu ya. En basta ben yatacam dedi Eyüp. Tamam. Herkesle bu yiyecek ve içecekleri paylaşamayacağımız ve yetmeyeceği, zaten Eyüp bize bile binbir nazla verdiği için gece ışık kapatılınca yiyip içme kararı aldık. O gün uyku tulumu da verdiler. Işık söndü... Eyüp herhalde yarıya kadar sütü içti kalan 1/2 litreyi de geriye kalan 16 kişi bir fırt ve yanındakine vererek paylaştık, sonra aynı şekilde meyve suyumuzu içtik. Ancak Şemsettin' den Müslim' e geçerken süt Müslim' in uyku tulumundan içeri dökülünce

"Ne yapıyorsun oğlum"

cümlesi koğuşu harekete geçirmisti. Ağır abiler bağırıyordu:
-Beyler sessiz olun, devrimciler saygılı olur
-Devrimci ruh adına susun
-Susun oğlum
-Susun laaaaan.

EYÜP GÜREŞİYOR
Bu arada ertesi gun bir turnuva düzenleyelim de vakit gesin denildi, her sınıf bir güreşci çıkardı. Biz de Eyüp' üu seçtik ve kurada 77 lilerden bir arkadaş çıktı. Çok kısa boylu bir arkadaştı. Eyüp'ün ağırlığının yarısı kadar ancak.

Güreş başladı. Daha başlar başlamaz bizimki tuş oldu. Kazanamadık ancak çok gülmüştük.
Koğuştaki sazla bayağı bir marş ta öğrendik ve söyledik. Oyun havası da oynadık.

ÇIKIYORUZ
3. gün akşamı, sabahleyin çıkacağımızı söylediler. O gece hep tartıştık.

Çıkacak mıyız? yoksa kalacak 50 arkadaşı alana kadar kampetleri yığıp savaşacak mıyız?

Neyse sonunda çıkma kararı alındı da sabah çıktık.

Belki bir çoğumuzun siciline işlenip sakıncalı asker olmamıza yol açsa da hoş bir anıydı.
Hatırlatıyım dedim. Hafızamda kalanlarla yazmaya çalıştım. Umarım yanıltmamıştır beni. Benden bu, sizden de vardır sanırım.

Selam herkese.

You Might Also Like

0 yorum: