Nesrin Bolu

09:17 izzet Güvenilir 0 Comments





















Canım arkadaşlarım,

Ne güzel yazmışsınız, hepsini sırasıyla okudum.
Ben de sınıftaydım. Boykot var denince, biz hemen Kabataş'ta toplanıp Bursa'ya giderdik. Bu sefer biraz farklı olduğunu hissetmişim ki çok acele davrandık. Yanımda yanılmıyorsam Canan vardı veya Belgin. Koşa koşa ana kapıya geldik. Şu an gibi hatırlıyorum, kapıdaki iki asker tüfeklerini ileri doğru uzatarak kapıyı kapattılar.

Çıkış yasak dediler, ben de askerlere alışık olmanın rahatlığı ile herhalde,
benim babam subay bizim çıkmamız lazım dedim ve nasıl oldu, sanki saatler sürdü...
O iki silah geri çekildi ve bize yol verdiler.
Ertesi gün mediko sosyalde ilaç yazdırdık ve meyve filan alıp Kağıthane'ye gittik. Ayşegül'ü gördüğümü hatırlıyorum galiba Erem'de vardı.
Anılarımız bizi o günlere götürdü. Onlar da olmasa sanki biz o günleri hiç yaşamadık.

Sevgiler

0 yorum:

Ayşe Seçkin 1

10:10 izzet Güvenilir 0 Comments






Arkadaşlar,

O saatlerde okulda olmadığım halde bir iki laf etmeden duramayacağım.

Okulda olmama sebebim de Hüseyin’in dediği gibi sınıf temsilciliği seçimiydi. Hatırlarsanız ben de adaylığımı koymuştum ve diğer gruplardan arkadaşlar adaylığımı kabul etmemiş ve hatta birazda zor kullanmaya kalkmışlardı. Ben de seçim demokratik olmadığı için herkesi oy kullanmamaya davet etmiştim.

Daha sonrada Beşiktaş’a gitmiştim olanlar o sırada olmuş.

Özetle Hüseyin kesinlikle doğru hatırlıyorsun.

Bütün bunlar anılarda kaldı, elbetteki hatalar çok fazlaydı ve bu gün gelinen noktada bunu kanıtlamıyor mu?

Herkese selamlar

0 yorum:

Hüseyin Ergün 2

04:10 izzet Güvenilir 0 Comments
















Merhaba arkadaslar,

Önce yazıma bu kadar destek geldiği icin herkese teşekkür ederim. Elbette olumlu yada olumsuz elestiriler de olacakti. Ben kendi penceremden bakip o gunun ruhunu cok bozmadan suya sabuna dokunmadan yazmak istedim. Ama gerek sevgili Yaşar' ın konuyu açması gerek sevgili Halil' in eleştirileri beni cevapsal, hatırlatıcı, daha detay bir yazı yazmaya itti.
Sevgili Mutahhar, çok iddialıyım ders Ali Riza Hocanın dersiydi. Asım Hoca bize ilk sınıfta gelmişti, halbuki bu 3. sömestir dersi idi.

Sevgili Halil, Kahramanmaraş olayları, 26 Aralık 1978 günü Ökkeş Kenger (sonra değiştirdi Sendiller) adlı o gün 17 yaşında olan bir faşistin (3-4 dönem önce BBP milletvekili)
başlattığı (belli ki kullanılmış) sonunda da binlerce Alevinin öldürüldüğü, tezgahlanmış ama sonunda da 3-5 sene öncesine kadar da hiç bir Alevinin Maraş' da yaşayamadığı bir olaylar dizisidir. 4 gün sürmüştür. Bu olayı bir Alevi olarak benim detayıyla bilmem doğal, ancak o günkü forum bu olayla -hiçbir tarih olarak bağlantısı yokken- nasıl ilgili olabilir. Halbuki biz okula 02 Ocak 1979 günü başladık. Bu olayla ilgili bir forumun okulun açıldığı günlerde yapılmış olması daha mantıklı değil mi? Ayrıca da faşistler (bak ben de faşist diyorum) sınav dönemlerinde okula getiriliyorlardı. Kasım ayında da sınav falan yok halbuki.

Çok iddialıyım bu olay temsilci seçiminde iki fraksiyonun çatışmasıdır ve istemeyerek de yapsanız bile polisin jandarmanın okula burnunu sokmasına yol açmıştır. Biz faşistleri sınavdan sınava jandarmanın arasında görürdük o yüzden kavga falan da düşünemezdik, ancak okul da çok kavga gördük fraksiyonlar arasında. Buna diyorsan eğer demokratik mücadele biz onda yoktuk, olmadık da birçok arkadaşım gibi. Yoksa o dönemde politize olmuş bir siz miydiniz sanıyorsun.. Taa liseden insanlar ot olmaktan kurtuluyorlar ve o üniversitelere ancak ot olmadıkları için girebiliyorlardı.Hatırlayın üniversite sınavı daha çok bilgiyi değil, genel yetenek bilgisini sorguluyordu.
Tabiiki, ne guzel soylemissin hicbirsey yapmadigimiz halde -SIZLER dediklerin- tutuklandik.Ama bak hala potansiyel tehlike,muhalefet cok buyuk cogunlukla bizleriz.
Ben olay cikaranlar disaridaydi diye YAZMADIM,hele ELEBASI kelimesini hic KULLANMADIM,kullanmam da,hos bir kelime degil.Bir daha kontrol et istersen.Ancak bana disaridan sigara veren ve gordugum birkac arkadas bizden daha keskin arkadaslardandi.Olayi kimin cikarttigini bilmem derste oldugum icin mumkun degildi.
Siz o gun suc olacak hicbirsey yapmadiniz(bunu da kim yazdi bilmiyorum ama vallahi ben yazmadim,tum sinifin yazdigini bana mi yukledin ne).Siz ne yaptiysaniz hakli,bizde neyi eksik yaptiysak haksizdik ancak aradaki catismalar bizi uzerdi ve bizi sizden uzaklastirirdi.
Hatta sevgili Yasar yazana kadar yazmayi dusunmuyordum ama yazayim.Bak ne oldu.O gece cikip cikmamayi tartisiyorduk,kampetleri kapilarin arkasina yigip yigmamayi.Ben soz aldim senden.Dedimki:-Arkadaslar,bizler bircogumuz buraya lumpen kucuk burjuva olarak geldik(ben asla kabul etmememe ragmen)ama burada marslar ogrendik,devrimci mucadele hakkinda bilgi sahibi olduk ve hatta sizin birer sempatizaniniz olduk.Ama bizi bu kavgaya,bu sekilde ki bir mucadeleye sokarsaniz eger,bizi korkutur kendinizden sogutursunuz dedim.Bu esasta bir konusma yaptim ve hatta bu sekilde konusacagimin senden daha once onayini aldigimi bile hatirliyorum.Bunun uzerine oylama yapildi ve bizim kogustan sabahleyin cikma karari alindi.Sonucta da 7 kogusun 4 unde cikma 3 unde savasma karari cikinca topluca cikildi.Sanirim 50 arkadasta 1 hafta Alemdag'da kaldiktan sonra birakildilar.
Kogus agasi bir espri idi bundan alinabilecegini dusunmemistin.Senin ciddililiginin arkasindaki gulumseyen yuzun hep bellegimde kalmis,belliki ona guvendim.Yine de ozur dilerim.Bizlerin ozellikle ben ve Yasar Turkmen'in firlamaliklarina(baglamayla hep misket oynardik),kogus disiplinini bozmamiza alttan aldigininda farkindaydim.Ama bunu dansozluk yaptim diye yorumlamana gerek yoktu diye dusunuyorum.
Sakincali konusuna gelince ben sakincali askerlik yaptim ama sebep bumuydu yoksa ustune buda gelincemi oldu bilmiyorum.
Cocuklarimiza da benim anlattigimi okutacak halimiz yok neyi hissettiysek onu anlatiyoruz zaten.Farkli boyuta getirdigimi belirttigin anilarimiz 29 yil sonra yazdigim icin canlandi bak.Kendimize gore duzeltip anlatiriz.
Halil'cigim duzetmek istedim sadece.
Selam herkese.

0 yorum:

Gürses Öner 2

04:06 izzet Güvenilir 0 Comments

Selamlar,

Sevgili Vehbi, kusura bakma sen söyleyince hatırladım, haklısın. Ben Erol diye kafama koymusum. Ayrıntıyı düzelttiğin için teşekkürler.

0 yorum:

Ömer Şekerci 1

03:50 izzet Güvenilir 0 Comments




Halil Kardeşim ne güzel döktürmüşsün hala formundasın.

Sevgili arkadaşlar, anıları okuyunca yaşı falan unuttum. Halilin dediği gibi daha genciz diye düşünüyorum. Ne güzel günlerdi o günler. Bizleri de bunca yıl sonra bir arada tutan bu anılar olsa gerek. Galiba kötü anılar unutulmuyor.

Hafızalara da hayran kaldım yani, mekan ve isimlerle ne güzel yazılar onlar. Gelelim o güne ; birinci katta tuvaletin penceresinden (A-1 tarafından) aşağı atlamıştık. Sevgür, Hakan Hızır vardı diye hatırlıyorum.(Sevgür bide sen anlat) Sonra da Feza Büfe'ye gittiğimizi hatırlıyorum.

80 öncesi ve sonrası çok güzel anılarımız da vardı. Bir ara onları da döktürelim. Boğaz gezileri, Taşlık muhabbetleri gibi.

0 yorum:

Necmettin Ayan 1

03:47 izzet Güvenilir 0 Comments






Arkadaşlar merhabalar
O gün ile ilgili bende bazı eklemeler yapmak istiyorum. Ben rahatsızlığım nedeniyle sabah hastahaneye gitmiştim. Okula geç geldiğimden direkt olarak pembe binaya gittim ve dersten kaçan bazı arkadaşlarla çay içiyorduk. Arkadaşların tutuklandığı haberi gelince otobüslerin yanına gidip sigaralar vermiştik.

Ben ve Vedat, Arif Kod'u göremeyince gidip abisine haber verdik. Abisi akşam eve gittiğinde Arif'i evde görünce çok şaşırmış. Aynı şaşkınlığı biz ertesi gün Arifi okulda görünce yaşadık. Olayların ardından arkasına bakmadan ve bizleri araştırmadan eve gitmiş.

Ertesi gün Taci Mediko'nun kapısında oturmuş bizlere isteyeceğimiz ilaçların listesini veriyordu. Alınan ilaçlar ve meyveler Kağıthane'ye götürdük. Kışla kapısında şarkı söylerken bir arkadaşımızın annesi sert bir ses ile "asıl anarjist bunlar ve dışardalar, benim oğlum içerde" diye askerlere çıkışıyordu.

Hüseyin, bizleri eski günlere götürdüğün için teşekkürler.

Arif bu tür hatıralarımızın kaybolmaması için web sayfamızda bir yer ayırıp ortak anılarımızı toparlamaya ne dersin.

0 yorum:

Yaşar Çalışkan 1

03:37 izzet Güvenilir 0 Comments

arkadaşlar merhabalar,

benim için pazar sürprizi oldu bu anı. Benim içinde unutulmaz anlar var. anfinin kapısına yakındım, herkes kapının önüne yığılmıştı, kapı açıldığında dışarıda 2-3 asker vardı. G-3 piyade tüfeğini karnımda hissettim, yanımdakiler yapma çekil asker dediler, arkadaki kalabalık bastırınca asker çekildi dışarı çıktık. 2-3 saat kovalamaca, alt kattaki tenis masasının üzerinden atlayarak yapılan müthiş bir kovalamaca.

Kağıthaneye gittiğimizde, kayıt yaptırmadığım için, uyku tulumsuz, soğuktan donarak geçirdiğim iki gece. Bir de gündüz bahçede eğlence maksatlı yapılan güreş oyununda bizim sınıfı temsil eden Eyüp arkadaşımızı tekwando eğitimli bir arkadaşın çuval gibi savurması...

İçerde son gece, ertesi gün bırakılacağımız söylentisi var. Her fraksiyon görüşünü bildiriyor, hiç unutmam bir arkadaş kampetlerle barikat kuralım, direnelim dedi. Askeri kışlada, içerdesin, dışarıya çıkmamak için direneceksin, olacak şey değildi.

Bu arada sevgili Hüseyin de söz alıp, arkadaşlar solculuk nedir bilmezken itü' ye gelerek en azından sempatizan oldum, saşmalamayalım da dışarı çıkalım gibi sözleri olmuştu. Anlatılacak güzel anılar. O zaman yapılan olayların gerçekten ne maksatla yapıldığı konusunda şüphelerim var, keşke samimi olarak demokrasi, insan hakları, barış ve özgürlük adına yapılsaydı. Bugün daha farklı olurduk. Aradan geçen yıllarda o günlerde daha fazla demokrasi ve özgürlük olduğunu görüyoruz, ama herhalde bize fazla geldiği için artık yok. Hakikaten yıllar öncesine gidip yaşamak çok güzeldi. Olayı yıldönümünde hatırlayıp , hatırlatanlara teşekkürler, selamlar, sevgiler .

0 yorum:

Vehbi Deniz 1

03:34 izzet Güvenilir 0 Comments

Sevgili Gürses Hafızanda unutmalar başlamış. Beni Unutmuşsun.
Erol Habip varmıydı hatırlamıyorum ama, odada bende vardım.
Doğrudur Selim ile sizler bilgisayar odasında idiniz. Ben ise anfide oturuyordum.
Bir ara Selim Kaşkolunu anfide unutmuş almaya geldi. Banada olayı anlattı, sende bilgisayar odasına gel diye beni çağırdı. Ben de onunla odaya geldim. Senin anlıyacağin odada bende vardım. Diğer Herşey dediğin gibi.

Sevgiler sunuyorum.

0 yorum:

Halil Adıyaman 1

10:34 izzet Güvenilir 0 Comments

Sevgili Hüseyin,
Daha o kadar yaşlanmadık ancak üzülerek bu olayı farklı bir şekilde hatırlaman gercekten beni üzdü. Bir baba olarak çocuklarınıza anlatacağınız o yıllara ait duygu ve sorumluluk yüklü gençlik anısını maalesef farklı bir boyutta dile getirdiğini sanıyorum.

- Olay Maden Fakültesinde Kahramanmaraş olayları ile ilgili bir formun akabinde toplu olarak fasistlerin okula getirilmesi sonrasında askerlerin bizleri okuldan uzaklaştırmaya çalışmaları ile başlamıştı. Hatırlarsanız yazılı kuralların olmadığı keyfi uygulamalarla insanların öldürüldüğü bir dönemdi.

- Olayın ana nedeni Türkiye' nin bir şehrinde (Kahramanmaraş) alevi diye insanların öldürülmesini pretesto etmek için yapılan bir Forum. Bu olay böyle başlamıştı. Keyfi bir boykot talebi hiç değildi. Katillere haykırma cesaretini göstermek kadar onurlu bir davranış olabilir mi? Bugün bunlar yapılamadığı için Sivas' ta insanlar yakıldı.

- Sıkıyönetim döneminde bizler kendimize göre muhalefet yaparken o gün sizler bir şey yapmadığınız halde tutuklandınız. Çünkü onlar icin İTÜ' lü her genç muhalefet demekti.

- Olay çıkaranlar dışardaydı diyorsun. Kesinlikle doğru değildi. Maçka binasındaki tüm devrimci gençlerin hepsi otobüsteydi. Hatta daha sonra okula gelen 77 kimyadan İbrahim Bektaş :
-Beni de alın ben de onlardanım deyip zorla otobüse bindi.
Çünkü elebaşı dediğin kişiler YüREKLi insanlardı. Ülkelerini seviyorlardı ve daha güzel ve mutlu bir geleceği yaratacaklarına inandıklari için bir şeyler yapıyorlardı. Ve o elebaşı dediklerin 12 Eylül Sıkıyönetimi ile yok edildiler. (Bir günde 60 000 Tutuklama) Yok edildiler çünkü bugünkü Türkiye' yi yaratmak için...

- Bugünden olaylara bakıldığında suç olacak neler yapıyorduk ki ?
- Amerika emperyalizmine karşı çıkmak, sıkıyönetim uygulamalarını ret etmek, özerk üniversiteyi savunmak, demokratik haklar talep etmek, zaman zaman ülkenin sorunları ile ilgili forum düzenlemek, ülkemizin geleceği ile ilgili endişe taşımaktan kaynaklanan görüş bildirmek ve benzer şeyler ...Bunların nesi yanlış ?

- Askerlikte sakıncalı oldum diyorsun, Hüseyinciğim bu da doğru değil çünkü bu olayda savcılık kovuşturmaya gerek yok dedi. Yalnızca askerler bizi birkac gün ağırlamak zorunda kaldılar.

-Kışladaki o kısa anılara gelince...
Koğuş ağalarınız! sizler rahat edesin diye bir dansözlük yapmadıkları kalmıştı. Çünkı umudumuz bu olaydan sonra sizlerinde sıkıyönetime bir şekilde muhalefet edeceğiniz düşüncesiydi.

Askeri kışlanın birinde aksam saatlerinde bir kanpette saz eşliğinde konserve yemek okul arkadaşlarınla marş söylemek.

- Korku ve endişe içinde dostluğu yaşamak ve bir gün sonra dışarıda kalanların ziyaret etmesi ve bir şeyleri paylaşmak. Bu duygu dolu güzellikleri çocuklarınıza bu şekilde anlatacağınızı umuyorum.

-Bugün para kazanmaktan öte hiç bir amacı olmayan apolitik toplumsal olaylara sesiz bir kuşak olduk...

Kışladaki bir anımı da ben anlatmak istiyorum.
Bir albay kızını arıyordu. Sinirli ve gergindi. Bağırıp cağırıyordu. O albay şimdiki eşim Çiğdem' in babasıydı. Bizim kayınpeder o günü hep espiri ile anlatır, ilk defa orda karşılaşmıştık.

- O günler de yaptığımız her muhalefet onurlu ve yürekliydi,
78 kimya da o gün onurlu ve yürekliydi.
hepinize kucak dolusu selamlar ve sevgiler...

0 yorum:

Mutahhar Kızılcan

09:55 izzet Güvenilir 0 Comments

Ben de biraz katkıda bulunayım;

Dersimiz çok sevdiğimiz hocamız Prof.Dr. ASIM ÖZKAN’ın dersi ANALİZ 2 idi
.
Kapıyı açıp giren kişi

“Arkadaşlar, Maden Fakültesinde forum düzenleyen arkadaşlarımızın forumu faşist jandarma tarafından basılmıştır. Arkadaşlarımız direnmektedir. Kendilerine destek olmaya gidiyoruz.” dedi.

Asım Hocamız “Ben bu olayı görmedim” diyerek arkasını döndü. Bizler de sıvışmak için yol aradık ama her taraf tutulmuştu.

Ben de “Ne yapayım bir de yürüyüşe katılayım? Bakalım nasıl bir şey” diye mecburen gruba katıldım. Slogan ata ata 20 – 30 metre ilerledik. Ben bir anfiye girdim. Camdan aşağı baktım. Cemselerle askerler gelmiş, süngü takmış ve yaklaşıyorlardı.

Orta merdivenler boştu. Ama kimse “mimlenirim “ diye oradan inmeye cesaret edemiyordu.

Tesadüfen o gün bende takım elbise ve bond çanta vardı. Her şeyi göze alarak orta merdivenlerden aşağı indim. Kapıda bir asker ve hepimize tanıyan sarışın kibar bir polis vardı.

Asker beni durdurdu. “Çıkamazsın” dedi. Polis de “O asistan geçsin” dedi ve ben dışarı çıktım. Hemen arkamdan o kocaman kapıları kapattılar.

Heyecanım yatışsın diye FEZA Büfeye gittim ve bir çay istedim. Çayımı içerken bir de ne göreyim: Bize “haydi arkadaşlar, şöyle yapalım, böyle yapalım” diyenlerin hepsi dışarıda!

Ertesi günü içeriye alınmamış az bir arkadaşla MEDİKOya gittik. İlaç ve meyve alıp kağıthaneye arkadaşlarımıza götürdük.

O gün öğrendim ki Kağıthane ve Hasdal’ın sıkıyönetim komutanı annemin çocukluk arkadaşı Tümgeneral Mustafa KATIRCIOĞLU imiş.

Babamla kendisini ziyaret ettik. Durumu anlattık. “Suçlular dışarıda, suçsuzlar içeride” dedik. Kendisi “Biz hepsini biliyoruz. En kısa zamanda hepsini salacağız” dedi. Şimdi kendisi rahmetli oldu.

Hey gidi günler.

Selam ve sevgilerimle,

0 yorum:

Gürses Öner 1

09:48 izzet Güvenilir 0 Comments

O gün benim de hafızamda tüm netliğiyle korunan bir gün.

Ben, Selim ve Erol Habip o gün kıl payı parçayı kurtaranlardan üçü idik. Hüseyin’in anlattığı gibi boykot haberi gelince biz de dışarı çıkmak için hemen sınıfı terk etmiştik, ancak aynen kapıda hüsrana uğrayınca bunun sonunda gözaltına alınma olacağını kestirip ne yapabiliriz diye düşününce aklıma madenin bilgi işlem merkezi geldi. Selim ile zaman zaman orada bilgisayar kart delme makinesinde program yazmaya giderdik. Biz de aynen öyle oraya gittik. Çantadan boş kart çıkarıp çalışmaya başladık. Aslında çalışır gibi yapıyorduk. Biraz sonra telefon geldi ve oranın sorumlusu olan çocuk geldi ve ortamın gerildiğindi bizi orada bırakıp kapıyı üzerimize kilitleyip dekanlığa gideceğini söyledi. Siz çalışmaya devam edin dedi. Biz üçümüz ve metalürjiden 2 kız ve bir oğlan orada kitlendik. Kızlardan biri biraz sonra endişelendi. Çantam sınıfta gidip almam gerekir diyordu ancak dışarı çıkma imkânımız yoktu. Kızlar endişelenmeye başlamışlardı. Cama gidip dışarı baktık. Okulun dışı askerlerce kuşatılmış otobüslere öğrenciler bindiriliyordu. Bu arada paçayı kurtaran ve oradan sanki rastgele geçen bazı arkadaşları gördük. Kızlar el kol hareketleri ile biz buradayız diye işaret ediyorlardı, onlarda bizi hiç görmemiş gibi yapıp oradan hızla uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Biraz sonra telefon geldi ve dekanlıktan aradılar orada kaç kişi olduğumuzu ve ses çıkarmamızı uyardılar. Dekanlık odasına bile girip dekanın yanında bulunan öğrencileri bile topladıklarını söylediler. Hatta bize bilgisayar odasına geçip orada dipte oturmamız ve ses çıkarmamamızı uyardılar. Kızlar durumun ciddiyetini anlamış hemen çömelmişlerdi.
Biraz sonra bilgisayar odası sorumlusu gelmiş ve ara kapıyı da üstümüze kilitleyip gitmişti. Zaman zaman koridorlardan koşuşmalar, postal sesleri geliyordu. Bir ara dış kapının zorlandığını bile duyduk. Daha sonra bilgi işlem sorumlusu askerlerin oraya girip arama yapmak istediklerini ancak onların burası bilgi işlem merkezi orada kıymetli bilgisayarlar var ve gerginlik çıkınca herkesin çıkartılıp oranın kilitlendiğini söyleyerek bizi kurtarmış.
Orada birkaç saat daha kaldık, Saat 5-6 sularında askerler çekilince gelip kapıyı açtılar ve bize çıkabileceğimizi söylediler. O an ilk yaptığım derhal yandaki erkekler tuvaletine gitmek olmuştu. Saatlerdir kitli kaldığımız sürece acayip sıkışmış idik.
Dışarı çıkarken bizim gibi kurtulan bazı arkadaşlar ile de karşılaştık. Hatta o gün boykot haberini veren solcu arkadaşlar da kurtulanlar arasındaydı.
Akşam götürüldüğünü düşündüğümüz arkadaşların ailelerine haber vermeyle geçti.
O gün anılarımızdan çıkmayacak bir gün olarak tatlı hüzünlü haliyle hep hatırlanacak.
Herkese iyi haftasonları.

0 yorum:

Mutahhar Kızılcan 1

12:58 izzet Güvenilir 0 Comments

Ben de biraz katkıda bulunayım;
Dersimiz çok sevdiğimiz hocamz Prof.Dr. Asım Özkan'ın dersi Analiz 2 idi.
Kapıyı açıp giren kişi;

"Arkadaşlar, Maden Fakültesinde forum düzenleyen arkadaşlarımızı faşist jandarma basmıştır. Arkadaşlarımız direnmektedir. Onlara destek olmaya gidiyoruz." dedi.
tarafından basılmıştır. Arkadaşlarımız direnmektedir. Kendilerine destek olmaya gidiyoruz.” dedi.
Asım Hocamız “Ben bu olayı görmedim” diyerek arkasını döndü. Bizler de sıvışmak için yol aradık ama her taraf tutulmuştu. Ben de “Ne yapayım bir de yürüyüşe katılayım? Bakalım nasıl bir şey” diye mecburen gruba katıldım. Slogan ata ata 20 – 30 metre ilerledik. Ben bir anfiye girdim. Camdan aşağı baktım. Cemselerle askerler gelmiş, süngü takmış ve yaklaşıyorlardı. Orta merdivenler boştu. Ama kimse “mimlenirim “ diye oradan inmeye cesaret edemiyordu. Tesadüfen o gün bende takım elbise ve bond çanta vardı. Her şeyi göze alarak orta merdivenlerden aşağı indim. Kapıda bir asker ve hepimize tanıyan sarışın kibar bir polis vardı. Asker beni durdurdu. “Çıkamazsın” dedi. Polis de “O asistan geçsin” dedi ve ben dışarı çıktım. Hemen arkamdan o kocaman kapıları kapattılar. Heyecanım yatışsın diye FEZA Büfeye gittim ve bir çay istedim. Çayımı içerken bir de ne göreyim: Bize “haydi arkadaşlar, şöyle yapalım, böyle yapalım” diyenlerin hepsi dışarıda! Ertesi günü içeriye alınmamış az bir arkadaşla MEDİKO ya gittik. İlaç ve meyve alıp kağıthaneye arkadaşlarımıza götürdük. O gün öğrendim ki Kağıthane ve Hasdal’ın sıkıyönetim komutanı annemin çocukluk arkadaşı Tümgeneral Mustafa KATIRCIOĞLU imiş. Babamla kendisini ziyaret ettik. Durumu anlattık. “Suçlular dışarıda, suçsuzlar içeride” dedik. Kendisi “Biz hepsini biliyoruz. En kısa zamanda hepsini salacağız” dedi. Şimdi kendisi rahmetli oldu.

Hey gidi günler. Selam ve sevgilerimle,

0 yorum:

Hüseyin Ergün 1

09:45 izzet Güvenilir 0 Comments

Merhaba Arkadaslar,

02 KASIM 1979
Bir dönemin acısını yaşayan bizleri bir an için 29 yıl geriye götürmek istedim, pazar günü bu olayın üzerinden 29 yıl geçmiş olacak. Bu olayı bizden yaklaşık 30 kişi beraberce yaşadı. Okulumuzdan da 550 kişi yaşamıştı.

O gün ilginç bir biçimde derse girme ihtiyacı duymuştum, uygulama dışındaki derslere girmiyordum halbuki. Çoğumuz gibi. Ali Rıza Hoca Yüksek analiz 1 dersini anlatıyor bizde Kenan' la bitse de gitsek modunda dinliyor görünüyorduk.

Ders Maçka'da ana binada üst katta idi. Okul o gün biraz hareketli idi. Sloganlar falan... Seçim varmiş, temsilci seçimi Maden' de.
Hoca ders anlatırken bir anda kapı açıldı içeri biri girdi ve

-Arkadaşlar dersleri boykot ediyoruz çünkü ...dedi.

O arada galiba seçimde karışıklık oldu ki polis ve asker olaya el koyma ihtiyacı (yada fırsatı) duymuslar (bulmuslar).

O anda hoca çaresizce baktı, sustu. Biz sınıfı boşaltıp doğruca ana kapıya yöneldik ve çıkmak mümkün değildi. Başka çıkışlar falan, mümkün değil. Kenan'la birlikte alt katta bir sınıfa girdik ve beklemeye başladık.

O sırada dışarda arkadaşları tutuklayıp polis otobüslerine dolduruyorlar ve abartısız, üstlerinde tepine tepine götürüyorlardı. 29 yıl bile bu sahneyi bana unutturmadı. Biz de birşey yapmadığımız için kapıdan paşa paşa bırakılacağımızı konuşuyorduk Kenan' cığımla. Hele şu suçlular götürülsünlerde.

Sınıfın kapısı açıldı gürültüyle. 20 kişi falanız kızlı erkeklı. Bir subay girdi ve askerler:

-Kaldırın lan ellerinizi !

Benim de elimde bond tipi bir çanta var. Sordum (hala ciddiye almıyoruz):

-Çantayı da mı ?
-Sus laaaayn...

Eller havada (benim çanta da havada) ana kapıya doğru götürüldük ve yaklaşık 100 kişi sıraya dizildik. Ancak profil biraz değişik bu grupta. Bir kere kız çok. Sağa sola kaçışarak kurtulacağını sanan habire ben hiç birşeye karışmadım diye Türkçeyi bile zor konuşan erlere dert anlatmaya çalışan bir grup.

O zaman bizlere lümpen, küçük burjuva falan diyorlardı. Hoş diyenler de 3-5 sene sonra oldular ya.
O arada önden bir grup otobüse bindirilince Kenan, Cemal (Erzurumlu olan soyadı sanırım Karakulak idi) ve ben en öne geldik. Önümüzde 2 er bekliyor dışarısı mahşer gibi kalabalık...

KENAN VE CEMAL KAÇIYOR
Dışarıdan sigara falan uzatıyorlar yakalanamamış arkadaşlar. 3-4 kilo gibi BIRINCI yada BAFRA bana verildi ben meşhur çantama yerleştiriyorum. O arada Cemal' de askere yalvarıyor:

-Ne olur, 2 çocuğum var, bırak ben kaçıp gideyim.
-Olmaz
-Ne olur çocuklarım...

Sigaraları yerleştirip arkama bir döndüm ki, ne Kenan, ne Cemal. Yoklar.

Aaaa yoklar. Harbiden yıkıldım. Arkadaşımın beni satışına mı yanayım. Kaçabilme firsatını kaçırdığıma mı yanayım. Kerizliğime mi yanayım.

Kenan soluğu Beşiktaş iskelesinde almış. Neyse son otobüs geldi. Bu arada tüm polis otobüsleri dolup gittiğinden belediyenin o zaman yeni olan körüklü Ikarusları gelmiş onlarla gideceğiz. Bindik. Arabadaki polise sorduk:
-Nereye
-Gonuşmayın lan.
-Ya nereye memur bey ya (kızlardan biri)
-Kağıthane'ye

O zaman da tercihli yol var, o yola girdik, gidiyoruz durağa yaklaşınca biz düğmeye basıyoruz inmek için. Otobüse binmek için yayalar koşuyor onlara bağırıyoruz

"Kağıthane, Kağıthane"

Artık polisle kanka da olduk. "Ya yapmayın ayıp oluyor" moduna girdi.

LEVAZIM OKULUNDAYIZ
Bizi aldılar koğuşlara, birer kampet verdiler, bir de battaniye. İster altina ister üstüne diye. Alta sersen üstün, üstüne örtsen altın üşüyor. Ama ne soğuk. Konserve et, peksimet yesin millet. Sabahı ettik. Sınıftan 17-18 kişiyiz. Yanyana yatıyoruz. Koğuş yaklaşık 80 kişi. Koğuş ağası pardon temsilcisi seçimle ve tabiiki Halil. O gün dışarıdan yiyecekler falan gelmeye başladı. En çok ve en etkili Eyüup' unkiler. Sporcu ya. En basta ben yatacam dedi Eyüp. Tamam. Herkesle bu yiyecek ve içecekleri paylaşamayacağımız ve yetmeyeceği, zaten Eyüp bize bile binbir nazla verdiği için gece ışık kapatılınca yiyip içme kararı aldık. O gün uyku tulumu da verdiler. Işık söndü... Eyüp herhalde yarıya kadar sütü içti kalan 1/2 litreyi de geriye kalan 16 kişi bir fırt ve yanındakine vererek paylaştık, sonra aynı şekilde meyve suyumuzu içtik. Ancak Şemsettin' den Müslim' e geçerken süt Müslim' in uyku tulumundan içeri dökülünce

"Ne yapıyorsun oğlum"

cümlesi koğuşu harekete geçirmisti. Ağır abiler bağırıyordu:
-Beyler sessiz olun, devrimciler saygılı olur
-Devrimci ruh adına susun
-Susun oğlum
-Susun laaaaan.

EYÜP GÜREŞİYOR
Bu arada ertesi gun bir turnuva düzenleyelim de vakit gesin denildi, her sınıf bir güreşci çıkardı. Biz de Eyüp' üu seçtik ve kurada 77 lilerden bir arkadaş çıktı. Çok kısa boylu bir arkadaştı. Eyüp'ün ağırlığının yarısı kadar ancak.

Güreş başladı. Daha başlar başlamaz bizimki tuş oldu. Kazanamadık ancak çok gülmüştük.
Koğuştaki sazla bayağı bir marş ta öğrendik ve söyledik. Oyun havası da oynadık.

ÇIKIYORUZ
3. gün akşamı, sabahleyin çıkacağımızı söylediler. O gece hep tartıştık.

Çıkacak mıyız? yoksa kalacak 50 arkadaşı alana kadar kampetleri yığıp savaşacak mıyız?

Neyse sonunda çıkma kararı alındı da sabah çıktık.

Belki bir çoğumuzun siciline işlenip sakıncalı asker olmamıza yol açsa da hoş bir anıydı.
Hatırlatıyım dedim. Hafızamda kalanlarla yazmaya çalıştım. Umarım yanıltmamıştır beni. Benden bu, sizden de vardır sanırım.

Selam herkese.

0 yorum: